Cengiz Halil ÇİÇEK

Cengiz Halil ÇİÇEK

BUGÜN DOĞUM GÜNÜM

 

- Doğum gününde ne verdiler sana?

 

- Bir yaş daha.

 

Evet, bir yaş daha.

 

7 Şubat 2021, yani 60 + başladı.

Her yılbaşında, her doğum gününde seviniriz, mutlu oluruz.

 

Ne gariptir ki, hayatın sonuna giden yola revan olmuşuz, bilmeyiz.

 

Çok değil, azıcık düşünürsek, her yeni yılda, her yeni yaşta kronometre geriye doğru sayıyor, kaçımız kadranının kalan süreyi gösterdiğini düşünürüz?

 

Hiçbirimiz. ​

 

Teoman, Paramparça isimli şarkısında ne diyor?

 

Nasıl oluyor; vakit bir türlü geçmezken

Yıllar, hayatlar geçiyor?

 

Yıllar, hayatlar geçiyor geçmesine de neleri silip süpürerek, hangi acıları yaşatarak geçiyor?

 

Babam Mehmet Çiçek’in öğretmenlik yaptığı Gaziantep’in Ispatırın Köyü’nde 7 Şubat 1961’de (Şehitkamil’e bağlı Sarısalkım Mahallesi) dünyaya gelmişim ama nüfusunda Adıyaman Gölbaşı doğumlu yazıyor.

 

Nerede doğduğun mu önemli, nerede doyduğun mu?

 

Bence ikisi de…

 

İnsan genlerini aldığı kişilerin yaşadığı yeri de bilmeli, yaşamalı.

 

Çalışmaya başladığım 15 Aralık 1978’de, hayal dahi edemeyeceğim emekliliği 18 yıl önce hak ettim.

 

Zaman kişileri olgunlaştırıyor, kalabalıklaştırıyor ama bir o kadar da yalnızlaştırıyor.

 

Albümlerdeki fotoğraflara bakarken, ebedi dünyaya uğurladığımız akraba ve dostların arttığını görüyoruz.

 

Albümlerde olsalar da dünyamızdan çıkanları aslında mezara değil, yüreğimize gömüyoruz.

 

Mezar ziyaretlerinde, başucuna gidip dua ettiğimiz, anılarımızı film şeridi gibi yeniden yaşadıklarımızın sayısının arttığına tanıklık ediyoruz.

 

Dünya hali demek ki böyle.

 

Bunu yaşar, bunu görür, bunu biliriz ama her yeni yılda, her yeni yaşta çok seviniriz, mutlu oluruz.

 

Kaçınılmaz sona yol aldığımız aklıma dahi gelmez. Belki de gerçeği bilmek, hayatı çekilmez kılardı.

 

Şu da gerçek ki, zaman ders almasını bileni eğitiyor, geliştiriyor.

 

30-35 yıl öncesine göre konulara daha yukarıdan bakıp değerlendirir oldum; bir gözümü görmez, bir kulağımı duymaz, dilimin bir yanını konuşmaz ettim.

 

Görüp görmezden, duyup duymazdan gelen, daha hoşgörülü olmaya başladım.

 

Bundan çok iyi biliyorum ki, benim kadar çevremdekiler de mutlu oluyor.

 

Babam Mehmet Çiçek’i 24 Ocak 2007’de kaybettim.

Çok ağır bir duygu.

 

Berberde tıraş olurken televizyonda yayınlanan dizideki konuşmalar arasında bir ifade dikkatimi çekti, hemen not almıştım; Allah ölümü babadan, anadan evlada miras bıraksın.

 

İlk anda derinliği anlaşılmayan bu söz, aslında en güzel dua değil mi?

 

Atalara evlat acısı yaşatmamayı da ifade etmiyor mu?

 

Bu derinliği anladığım andan itibaren, aynı duayı edenlerden oldum.

 

Bugün 60 yaşını tamamladım, 61’e adım attım.

Yaş çok mu önemli, eğer hayatı çekilmez eden sağlık sorunu yaşamıyorsanız, çok güzel.

 

Yaşlanmak mı, yaş almak mı?

 

İşin püf noktası bu ayrımda.

42 yılı çalışılarak geride kalan 60 yılda yaşama ve çalışma azmimi koruyorsam yaş aldığıma inanıyorum.

 

Yarı yaşımda olup, yaşama ve çalışma arzusunu tamamen kaybetmiş yaşlıları gördükçe, bu düşüncem pekişiyor.

 

Ne mutlu çevresiyle birlikte yaşayıp yaş alanlara.

 

Şunu herkes dikkate almalı; ne kadar yaşanıldığı mı, yaşanılan süreçte bırakılan izler mi önemli?

Kim ne derse desin, yaş almak çok güzel duygu.

 

Farklı düşünenler olacaktır, sonuçta yorumlar insanların yaşadıklarının imbiğinden süzülür.

 

Onlar da kendilerince haklıdır.

 

Çocukları büyütmek, torunları görmek, yapıcı ve gerçekçi yaşam çizgisine erişilmesi dolayısıyla küçüklerin sevgisine, büyüklerin varlığını kabullenmesine tanık olmak çok güzel bir duygu.

 

Bunlar yaş almanın nimetleri.

 

Yaşamak, birlikte yaşadıklarının sevgisi ve iyi dilekleri ile genişleyen bir aile olmak, tarifsiz ve eşsiz bir duygu.

 

Arkadaş ve dostların da yer aldığı aile genişledikçe ister istemez kaybettiklerinin sayısı da çok oluyor.

 

Bunu da kabullenmek gerekiyor.

 

“Torunlar yaşlanmanın ödülü” demişti bir dostum.

 

Allah olana kıymetini bilme, değerini anlama, olmayana kabullenme gücünü versin, herkesin çocuğunu, torununu esirgesin.

 

1961'den 2021’e geldim.

 

Hangimiz için yarın var, bilinmez.

 

Yapacak işimiz varsa ertelemeyelim, arayacak, görecek aile büyüklerimiz ve dostlarımız var ise ihmal etmeyelim, unutmayalım.

 

Yaşanması gerekenleri yaşamalıyız ama değerlerimizi göz ardı etmemeliyiz.

 

Şunu unutmayalım; ne kadar yaşanırsa yaşansın, hayat kısa.

Merhum Mustafa Koç’un arkasından eşi Caroline Koç’un söylediğini unutamıyorum; "Bazen bir anın gerçek değerini (o an) bir hatıraya dönüşmeden önce anlayamazsınız."

 

Her anın gerçek değerini, anında yaşama olgunluğuna erişmek, anı yaşayanlara verilecek en güzel ödül olsa gerek.

 

Merhum Mustafa Koç’un şu sözü ise yol haritamız olmalı: “Hepimizin bu dünyada sınırlı zamanı var ve hayatlarımızı mümkün olan en dolu şekilde yaşamak için birbirimizi yüreklendirmemiz gerekiyor.”

 

Başka söze gerek var mı?

 

Gerisi laf-ı güzaf.

 

Bu vesile ile 60 yılı dolduran hayatımda bir şekilde yer alanlara, ayrım yapmaksızın sesleniyorum; iyi ki varsınız.

 

Her anıma hepinizin değeri ölçülemeyecek katkısı oldu.

 

İyiler sevgiyi ve dostluğu, güven ve dayanışmayı, iyilikten nasibini alamayanlar ise temkinli ve dikkatli olmamı, kendimi esirgemeyi, korumayı öğretti.

 

Hepsine kalbi duygularla teşekkür ederim.

 

Sevgilerimle.

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yorumlar (0)

+ Yorum Yaz